Emeklilik çağına gelmiş yılların ustası artık kendini çok yorgun hissediyordu. Artık rahat bir yaşam sürme arzusu taşıyordu. Geride sayısız eser bırakmıştı. Çok düzenli, oldukça da iyi bir geliri vardı. Manevi yönden de çok kazançlıydı. İşvereni onu her fırsatta övüyor, yanında çalışanlar saygıda kusur etmiyorlardı. Ne var ki artık inzivaya çekilmeliydi.
Sonunda bu eserleri adına inşa ettiği işverenine, işten ayrılmak isteğinden ve emeklilik planlarından söz etti. İşveren, ona büyük emek vermiş ustasının ayrılacak olmasına çok üzülse de, yapacak bir şey olmadığını anlamıştı. Ancak, yılların verdiği samimi diyaloğun da desteğinde, sanatkârından son bir istekte daha bulundu.
“Benim için son bir ev yapmanı rica ediyorum.”
Sanatkâr, önce düşündü. İsteksizce kabul etti bu teklifi. Ortaya çıkan alelade ev, baştan savma bir işçiliğin ve kalitesiz malzeme kullanımının sonucuydu.
İşini bitirdiğinde, işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Ve daha evin kapısından girmeden kendisine teslim edilen anahtarı çok sevdiği ustasına uzattı.
"Bu ev senin" dedi, "sana benden hediye".
Yılların sanatkârı şoka girdi. Çok utanmıştı. Ve ne yapacağını bilemedi. Onca yılın ustalığı böyle sonlanmamalıydı.
Unutmayın. Usta sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvar dikersiniz. Bugün yaptığınız davranış ve seçimler, yarın yaşayacağınız evi kurar.