Geri dön

GÖKKUŞAĞININ PEŞİNDEN KOŞMAK

                

 

Çok eski zamanlarda dört erkek kardeş yaşamaktaydı. Kardeşler, anne ve babaları ölünce yapayalnız kalmışlardı. Güneşli bir bahar sabahı ne yapacaklarını düşünürlerken, dağların ardında rengârenk ışıklar saçan gökkuşağını fark ettiler.

Ne güzel değil mi?”dedi büyük kardeş, diğerleri onu onayladı.

Niye gökkuşağını yakalamıyoruz ki?”dedi onun bir küçüğü. Kardeşler birbirlerine şaşkın şaşkın baktılar. Üç numaralı kardeş şöyle dedi:     “Ama ben bugüne kadar, gökkuşağını yakalayan tek bir insan bile görmedim.

Küçük kardeş gözünü gökkuşağına dikerek ayağa kalktı ve itiraz etti:   “Ben de sevgili ağabeyciğim, bugüne kadar onu yakalayamayan tek bir insan görmedim. Haydi koşalım, gökkuşağını yakalamaya çalışalım!

Kardeşler ani bir coşkuyla oturdukları yerden fırladılar ve gökkuşağına doğru koşmaya başladılar. Önce yavaş yavaş koştular, sonra hızlandılar, o kadar hızlandılar ki herkes onlara hayretle baktı. Gökkuşağına doğru koştukça yeniden doğduklarını hissettiler, adımlarını hızlandırdıkça insan olduklarını haykırdılar, koşarken dans ettiler, şarkılar söylediler.

Aradan uzun bir zaman geçti. Kardeşler yorulmaya başladı. Gökkuşağını bir türlü yakalayamıyorlardı. Tam yakalayacaklarını sandıkları anda, gökkuşağı biraz daha uzaklaşıyordu. Günler, aylar, yıllar geçiyor; gökkuşağı hiç yaklaşmıyordu.

Ben yoruldum kardeşler.” Dedi büyük ağabey. “Benden bu kadar. Artık gökkuşağı peşinden koşmak istemiyorum. Şu geçtiğimiz köyde çok güzel bir kızla karşılaştım. Gidip o kızla evleneceğim ve artık bu saçmalığı unutacağım. Aklınız varsa siz de böyle yapın.”

Üçkardeş yanlarından ayrılan ağabeylerinin ardından baktılar. Bir süre düşünüp, daha sonra koşmaya devam ettiler.

Belki”dedi ikinci ağabey, “belki gökkuşağını yakalarız. Hatta belki gökkuşağını satar, zengin oluruz.

Üçkardeş koşmayı sürdürdü. Ama bir süre sonra ikinci ve üçüncü ağabey de koşmayı bıraktı. İkinci “alaylardan usandım”dedi giderken, üçüncü “dağların ardında hiçbir şey yok, ben dönüyorum”dedi ve gitti.

Geriye bir tek en küçük kardeş kaldı. O koşmayı hiç bırakmadı. Yıllar geçti o hep koştu. Saçları uzadı, sakalları yere kadar geldi; geçtiği ülkelerdeki insanlar onu bir keşişe benzeterek, saygıyla geri çekildiler.

Küçük kardeş, gökkuşağına koşmaktan hiç vazgeçmedi. Yıllar sonra bir gün küçük kardeşin yolu, büyük ağabeyini bıraktığı köyün önünden geçti. Orada ağabeyi ile karşılaştı. Ağabeyi onu öptü, ona artık bir fıçı gibi şişmanlayan eski güzel karısını gösterdi, çocuklarına amcalarını tanıttı.

Küçük kardeş ağabeyine bugüne kadar neler yaptığını sordu. Ağabeyi dedi ki:

Toprak aldım, toprak sattım. Çok zengin oldum ama artık yaşlandım. Eskiden hiçbir şeyim yokken bir ben vardım; şimdi her şeyim var ama ben neredeyim, hiç bilmiyorum.

Küçük kardeş ağabeyine diğer ağabeylerinin neler yaptığını sordu.

En küçük ağabeyin”dedi büyük ağabey, “öldürdü kendini, kimse sebebini anlamadı. Oysa büyük başarılar yakalamış, varlığı yokluğunu kat be kat aşmıştı. Diğer ağabeyin ise alkolik oldu, hastane de tedavi gördü ama yine sarhoşluktan kendini kurtaramadı, ne yaptıysak iflah olamadı.”

Ve sonra büyük ağabey küçük kardeşine bunca yıl neler yaptığını sordu.

Koştum”dedi küçük kardeş, “ben koşmayı bırakmadım. Hep gökkuşağını yakalamaya çalıştım, hala da koşuyorum, her zaman da koşacağım.

Büyük ağabey, gökkuşağının ne olduğunu bile unutmuştu. Önce inanamadı kardeşine. Ama daha sonra, kardeşinin yıllardır koşmayı sürdürdüğüne inandıktan sonra gülmeye başladı.

A benim avanak kardeşim!”dedi. “Gökkuşağını yakalayacaksın da ne olacak?

Bilmiyorum”dedi küçük kardeş. Oturduğu yerden kalktı ve dışarı çıkıp koşmaya başladı.  “Ben gidiyorum.”dedi koşarken, “gökkuşağını yakalamaya gidiyorum, elveda sana!

Büyük kardeş, küçük kardeşin hayatını adadığı koşuyu hiçbir zaman anlamadı. Zaten gündelik yaşamın uğraşlarıyla o kadar çevriliydi ki, anlamaya da pek çabalamadı.

Ağabeyi arkasından şaşkın şaşkın bakarken küçük kardeş adımlarını hızlandırdı. Koştukça yüreği tıpkı ilk günlerdeki gibi cesaret, mutluluk ve güven doldu. Artık biliyordu, gökkuşağına ulaşmak için tükettiği yol boyunca aslında kendine yaklaşmıştı. Gökkuşağına gider yolda yürümüş, koşmuş, bazen de tökezleyip düşmüştü. Her şeyini ortaya koyduğu bu yolculukta, yılmamayı, inat etmeyi, inanmayı, sıfırdan başlamaktan korkmamayı öğrenmişti. Yaşamının anlamını, dününü, bugününü sorgulamış; değişmiş, dönüşmüş, sonunda “başka bir sonsuz yaşam”ın renklerine ulaşmış; başka biri olmuştu. Gökkuşağını benliğinde bulmuştu.

Önemli olan gökkuşağına ulaşmak değil, gökkuşağına koşmaktı.

Gökkuşağına uzanan bir yolda koşabilmek her şeyden daha güzeldi, gökkuşağından bile”

PAYLAŞ : Email Facebook Google Twitter