Bir heykeltıraş, işleyip heykel yapmak üzere mermer satın almak üzere, şehrin dışındaki mermercinin bahçesinde dolaşıyordu.
Saatler geçmesine karşın bir türlü istediği taşı bulamamıştı. Tam vazgeçmiş ve gitmeye yönelmişken, çıkışa doğru köşeye atılmış bir kaya parçasına gözü ilişti. İşyeri sahibini büyük bir incelikle yanına çağırdı.
“Bu mermer parçasının fiyatı nedir?”
“Bedava. Eğer işine gerçekten yarayacağını düşünüyorsan para vermeden götürebilirsin.”
Heykeltıraş şaşkın bir ifadeyle: “Neden bedavaya veriyorsun bunu?”diye sordu.
“Çünkü şekli bozuk. Kimse satın almak istemiyor ve bahçemi işgal etmekten başka bir işe yaramıyor. Alıp götürürsen, beni mutlu edersin.”cevabını verir mermerci.
Birkaç ay sonra heykeltıraş mermercinin dükkânına elinde bir kutuyla girdi, kutuyu mermerciye uzattı. Mermerci ne olduğunu anlamadan kutuyu açtı. Elinde bir şaheser duruyordu.
“Eminim bu sanat eseri için çok para isteyeceksin. Onu neden bana getirdin? Biliyorsun, ben sadece mermer taşı satarım…”
“Yoo, hayır…”diye yanıtladı sanatkâr. “Bu sana bir hediye. Çünkü bu taş senin.”
“Nasıl yani?”dedi mermerci.
“Hatırlıyor musun? Buraya birkaç ay önce gelmiştim. Bana bahçenin köşesinde duran bir taş parçasını vermiştin.”
“E... evet o heykeltıraş sendin, hatırladım…”
“İşte bu heykeli, bana verdiğin taştan yaptım…”
Mermerci o gün söylediği sözleri hatırlayıp, utandı:
“Allah’ım! Bu harika heykelin o çirkin taştan çıkabileceğine kim inanabilirdi ki?”