K A R A G Ö Z
Karagöz, şeffaflaştırılmış deriden yapılan “tasvir” lerin, arkadan verilen ışıkla beyaz perde üzerine yansıtılması temeline dayanan, değnekler yardımı ile oynatılan söze dayalı Türklere özgü gösteri türüdür. Oyun adını Karagöz’den almaktadır. Karagöz adı ile yaygın olarak bilinen bu oyuna, halk arasında “Hacivat” denildiği de bilinmektedir. Teknik olarak obje yansıtma tiyatrosu olarak da tanımlanabilmektedir.
Akademik ortamda ise günümüze kadar gölge oyunu olarak ele alınmıştır.
Gölge oyununun kaynağı Güneydoğu Asya ülkeleri olarak kabul edilir. Türkiye’ye gelişi hakkında ise değişik görüşler vardır. Georg, Jacob tarafından savunulan görüşe göre, gölge oyununun Çin’den Moğollara geçtiği, buradan da Türklerin Anadolu’ ya göçleri sırasında beraberlerinde getirdiği şeklindedir.
Karagöz oynatan sanatçıya hayali denilmektedir. Karagöz sanatçıları yeni oyunları yaratma ve halkın ihtiyaçlarını belirlemede önderlik etmiş yazar, yönetmen, müzisyen, oyuncu ve tasvir yapımcısı kimliklerini birleştiren çok yönlü sanat adamlarıdır. Bu sanatçılar oyunlardaki bütün tipleri ve müzikleri tek başına seslendiren, oyunları izleyici kitlesine göre doğaçlama olarak değiştirebilen, tasvirlerini kendi yapan ve bu yönleriyle örneğine az rastlanan yetenek ve zekâya sahip kişilerdir.
Karagöz sanatçıları usta çırak ilişkisi içinde yetişmektedir. Karagöz Sanatçısının, yanına çırak olarak giren “yardak” adı verilen yardımcısının eğitimi, tasvirlerin değneklere takılması ile başlar ve yardağın oyun oynatabilecek niteliğe erişmesine kadar devam eder. Eskiden oyun takımı ile görevli kişiye “sandıkkâr”, şarkıları, türküleri okuyanlara “yardak”, tef çalan yardımcıya da “dayrezen” adı verilmekteydi. Günümüzde Karagöz sanatçısına yardım edenlerin tamamına “yardak “ denilmektedir.
Karagöz’de konular, komik öğeler öne çıkarılarak işlenmekte; çifte anlamlar, abartmalar, söz oyunları, ağız taklitleri belli başlı güldürü öğesi olarak yer almaktadır.
Karagöz oyunlarında, geleneğe bağlı olarak, değişiklik yapılmadan oynatılan oyunlara “kar-i kadim” oyunlar, yeni oluşturulanlara “nev- icat” oyunlar denilmektedir.
Karagöz; oyunun başrol oyuncusudur. Okumamış, cesur, tepkilerini çabuk açığa vuran, çabuk öfkelenip kavga eden, yalancılığa ve ikiyüzlülüğe tahammül edemeyen, gerçekçi bir halk adamıdır. Halk diliyle konuşur. Oyundaki eğitimli tiplerin konuşmalarını anlamaz ya da anlamaz görünüp sözcüklere ters anlamlar verir. Bu karşıtlıklardan gülünçlükler doğar. Kurnaz değildir. Her işe burnunu sokan, patavatsız yapısından dolayı sık sık zor durumda kalır, oyunun sonunda bir yolunu bulup işin içinden sıyrılmayı başarır.
Hacivat;oyunun önemli iki kişisinden biridir. İnce yüzlü sivri sakallıdır. İyi eğitim görmüş, bilgili, arabulucu ölçülü, ağırbaşlı kişisel çıkarlarını önde tutan, kurnaz, içten pazarlıklı nabza göre şerbet veren tüm mahallelinin akıl danışıp yardım istediği, her kalıba girebilen kurnaz bir tiptir. Müzikten edebiyattan anlayan her konuda biraz bilgisi olan işadamıdır. Karagözü çalıştırarak onun sırtından geçinmeye çalışır.
Karagöz ve Hacivat dışında yer alan diğer tipler: Çelebi, Matiz, Tiryaki, Beberuhi, Arnavut, Yahudi, Rum, Frenk, Ermeni, Acem, Arap, Kürt, Laz, Kastamonulu, Kayserili, Rumelili, Anadolulu, Efe, Zeybek, Zenneler ile oyunun konusuna göre eklenen farklı tiplerdir.
Karagöz oyunlarında tipler, yöresel müzik ve danslar eşliğinde perdeye gelirler. Karagöz oyunlarında, söz, müzik, dans ve tasvir hareketlerinin uyumu ile bütünlük sağlanır.
Karagöz Oyunu Dört Bölümden Oluşmaktadır.
Mukaddime (başlangıç): Hacivat’ın semai söyleyerek perdeye geldiği, perde gazelini okuduktan sonra Karagöz’ü çağırdığı ve Karagöz’le Hacivat’ın kavga ettikleri bölümdür. Bu bölümde Hacivat’ın söylediği perde gazelinde, oyunun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin göstergesi olduğu belirtilerek felsefi, tasavvufi anlamı vurgulanır.
Muhavere (söyleşi): Bu bölümde Karagöz ve Hacivat’ın kişilik özellikleri ve karşıtlıkları vurgulanır. Muhavereler oyunla ilgili olabildiği gibi, ilgisiz de olabilir. Bu bölümde, oyunun başkişileri olan Karagöz ve Hacivat arasında geçen salt söze dayanan olaylar dizisinden sıyrılmış, somutlaştırılmış ikili konuşmalar yer alır Muhavere, tekerleme biçiminde de olabilir.
Fasıl (oyun) : Asıl hikâyenin anlatıldığı, diğer tiplerin perdeye geldiği bölümdür. Oyun, bu bölümdeki konuya göre isim alır. Fasılın sonunda, oyuncular perdeden ayrılır Hacivat ve Karagöz kalır.
Bitiş (Final) : Oyunun sonunun haber verildiği, Karagöz ile Hacivat’ın oyundaki yanlış anlamalardan dolayı seyirciden özür dilediği, bir sonraki oyunun duyurusunun yapıldığı bölümdür.
Karagöz’ün Tekniği
Karagöz, eskiden oyun oynanacak mekanda iki nokta arasına iplerle gerilerek kurulan “Kari Kadim Perde” ile oynatılırken, günümüzde bir çerçeveye gerili perde ile oynanmaktadır. Karagöz’ün oynatıldığı beyaz perdeye “ayna” denilmekte, bunun ölçüsü önceleri 2x2,5 m iken sonraları 110x80 cm ebadında yapılmaya başlamıştır. İç tarafta perdenin alt çizgisine paralel kurulmuş rafa “Peş Tahtası”(destgah) denir. Oyunda bunun üzerinde zil, tef, kamış, “nareke” (düdük), hayal ağacı (birden fazla tasviri tutmaya yarayan Y biçimindeki çatal değnek) perdeyi aydınlatacak kandil veya ampul vardır. Oyunda kullanılan tasvirler genellikle 32 – 40 cm büyüklüğünde olur. Tasvirler 50 cm. boyunda, 1 cm. çapında gürgen ağacından yapılmış değneklerle oynatılır. Karagöz’de kullanılan perdede de değişiklikler olmuştur.
TASVİRLER
Karagöz’de yer alan tipler “tasvirler” yoluyla canlandırılır. Tasvir, deriden yapılan iki boyutlu Karagöz kuklalarına verilen isimdir. Şeffaflaştırılmış deve, düve, manda, at, eşek ve keçi derisinden yapılıp, doğal boya ile renklendirilmektedir. Tasvir yapımı geleneksel el sanatlarımız içerisinde yer alıp, Karagöz sanatının sürdürülmesine katkı sağlayan etnografik oynatım malzemesidir.
Karagöz’ün eskiden beri saraylarda, konaklarda, kahvehanelerde, bahçelerde ve özel ortamlarda oynatıldığı bilinmektedir. Günümüzde ise tiyatro salonlarında, okullarda, festival ve şenliklerde, medya organlarında ve açık alanlarda da Karagöz oynatılmaktadır.
Karagöz gösterileri, toplumun her kesiminde takdir toplamış beğeniyle izlenmiştir. Bu durum 19. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıfladığı gerileme döneminde Karagöz sanatçılarının yöneticilerle ilgili eleştirilerinin artması, yöneticileri rahatsız etmiş, siyasal taşlamalara yasak getirilmiştir. Hem siyasal yasaklamalar hem de Batı tiyatrosunun 19. yüzyılda Türkiye’ye girmesi, sosyal ve ekonomik değişiklikler Karagöz gösterilerine ilgiyi azaltmıştır. 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başı savaşlarla geçen bir dönem olduğundan Karagöz sanatçıları gösteri yapma olanağı bulamamış, birçoğu sanatı bırakmıştır. Cumhuriyet döneminde, 1932 yılında Halk Evlerinin açılmasıyla Karagöz sanatçıları sanatlarını yeniden icra etme olanağını bulmuşlardır. 1952 yılında Halk Evlerinin kapatılmasıyla Karagöz sanatçıları tekrar sıkıntılı bir döneme girmişlerdir. Daha sonraki Karagöz, çalışmaları, meraklıları tarafından bireysel çabalarla sürdürülmüştür. 1970 yılından sonra kurulan Kültür Bakanlığı’nın destekleme çalışmaları, bu sanatın canlandırılması ve yaşatılmasında etkili olmuştur.
Hacivat: Yar bana bir eğlence, yar bir eğlence!
Hacivat: Yar bana bir eğlence diyorum, yar bir eğlence!
Karagöz: Kafanda patlasın düdüklü tencere!
Hacivat: Hayrola Karagözüm, bu ne acele? Sanki peşinden köpek kovalıyor.
Karagöz: Sus Hacivat! Köpek beni niye kovalasın? O ancak senin gibileri kovalar.
Hacivat: Hemen kızma Karagöz’üm, lafın gelişi öyle dedim. Hızlı hızlı nereye böyle?
Karagöz: İşim var Hacı Cavcav, sana ne!
Hacivat: Kırma kalbimi cancağzım, nereye yetişeceksin söyle?
Karagöz: Hımm… Şey… Yavuklumla buluşacağım da.
Hacivat: Yavuklu mu? Senin yavuklun mu var?
Karagöz: Var tabi, neden olmasın? Ben sevemez miyim yani?
Hacivat: Tabi seversin Karagöz’üm, yavuklun da olur tabi de o elindeki nedir? Isırgan otu mu?
Karagöz: He ya, ısırgan otu… Yavukluma vereceğim.
Hacivat: Olur mu Karagözüm! İnsan hiç sevdiğine ısırgan otu verir mi?
Karagöz: E o zaman ne verir?
Hacivat: Karanfil verir.
Karagöz: Kara fil mi? Afrika mı burası Hacı Cavcav? Fil ne arar?
Hacivat: Karanfil dedim Karagöz’üm, bir tür çiçek.
Karagöz: Çilek bulunmaz şimdi, mevsimi değil.
Hacivat: Çilek demedim cancağzım, çiçek dedim. Her neyse sen iyisi mi, kırmızı gül götür.
Karagöz: Kırmızı tül mü? Şu perdelik tüllerden mi?
Hacivat: Dur Karagöz’üm, ne perdesi ne tülü. Kırmızı gül dedim.
Karagöz: Kırmızı kül mü? Amma yaptın Hacivat, külün kırmızısı mı olurmuş?
Hacivat: Ah be Karagöz’üm, yine yanlış anladın. Peki, o zaman senin dilinle konuşalım. Ya nesi olur külün?
Karagöz: Sen de amma cahilsin Hacivat. Külün rengi kül rengi olur. Bilmiyorsan öğren. Neyse bırak onu da sen, duyduğuma göre, Küheylan’ı satın almışsın. Onu bana satar mısın?
Hacivat: Neden olmasın Karagöz’üm. İyi bir fiyat verirsen satarım tabii. De bakalım, kaç para verirsin? Küheylan’ı kaça alırsın?
Karagöz: On altın veririm. Sattın mı?
Hacivat: Dur bakalım, Karagöz’üm. Hemen sattın mı olur mu? Bir pazarlık yapalım, değil mi?
Karagöz: Olur, nazarlık taktırırım Küheylan’a. Anlaştık o zaman.
Hacivat: Yapma Karagöz’üm. Alışverişi oldubittiye getirme. On altına Küheylan’ı nasıl satayım? Çık biraz, çık çık.
Karagöz: Cık cık mı?
Hacivat: Çık diyorum Karagöz’üm, çık çık.
Karagöz: Kapıya kadar çıktım, daha fazla çıkamıyorum, kapı kapalı.
Hacivat: Ne yapıyorsun Karagöz’üm! Ben sana merdivenleri çık demedim. Fiyatı çık, artır yani. On altın dedin ya, yirmi de, otuz de.
Karagöz: Yirmi, otuz.
Hacivat: Çık, çık!
Karagöz: Elli, altmış.
Hacivat: Çık, çık.
Karagöz: Çık da çık, çık da çık! Sanki zil takıp oynuyorsun. Bre Hacivat, sen ne istiyorsun bu ata, onu söyle bakalım.
Hacivat: Bak Karagöz’üm, ben Küheylan’ı yüz altına aldım. Üstüne kâr da koy. Demem o ki, yüzü geç, yüzü geç.
Karagöz: Yüzgeç atta ne arasın, yüzgeç balıklarda olur. Aman be! Ne dalga geçiyorsun balık malık… Ayıp Hacı Cavcav, ayıp!
Hacivat: Hemen ne diye sinirleniyorsun Karagöz’üm. Şunun şurasında ne güzel pazarlık yapıyoruz. Bak cancağzım, Küheylan’ı sana veririm ama yüz yirmi altınını alırım. Bir kuruş aşağı olmaz.
Karagöz: Çok uzattın Hacı Cavcav. Fazla naz âşık usandırır. Hadi bana eyvallah, sen de git yoluna…
Hacivat: Yani diyorsun ki üstüme gelme, pazarlık etme, tadında bırak, naz yapma; bunaltma beni de.
Karagöz: Ha şunu bileydin!
Hacivat: Kalbimi kırdın ikigözüm.
Karagöz: Kafanı da kırmadan yoluna git Hacı Cavcav!
Hacivat: Peki Karagöz’üm, ben de seni akşamki eğlenceme ortak etmem o zaman.
Karagöz: Ne eğlencesiymiş o bakayım!
Hacivat: Hacivat eğlencesi!
Karagöz: Al o zaman sana, bu da Karagöz eğlencesi!
Hacivat: Ne yapıyorsun Karagöz’üm. Dur, gelme üzerime. Isırganı sürme yüzüme.
Karagöz: Isırgan çok şifalıymış Hacı Cavcav.
Hacivat: Hani sen ısırgan otunu yavukluna verecektin!
Karagöz: Yavukluma kırmızı gül vereceğim, ısırganı sana ayırdım. Bilirsin seni pek severim.
Hacivat: Etme Karagöz’üm.
Karagöz: Demek Hacivat eğlencesi ha! Al bu da Karagöz eğlencesi!
Hacivat: Ah aman, uf aman, yandım aman.
Karagöz: Hacivat’ı yaktı ısırgan, ben de kaçayım o zaman. Heh heh he…